Kenneth Branagh’ın yazıp yönettiği 7 dalda Oscar adayı olarak gösterilen ve en iyi özgün senaryo dalında ödüle ulaşan 2021 yapımı Belfast, sosyo-politik gerilimlerin zirve yaptığı 1960’ların sonunda geçiyor.

Her ne kadar bazı eksikleri olsa da Yönetmen Branagh’ın kendi çocukluk yıllarından esinlenerek ortaya çıkardığı, Kuzey İrlanda’daki insan hakları meselesinin ciddi bir şekilde ele alındığı Belfast’ta seyirciye başarılı bir aile ve şehir hikayesi sunuluyor.  

Filmin açılışı etkileyici şehir görüntüleri ile başlıyor.  Ardından günümüz Belfast’ından düzen ve düzensizliğin iç içe geçtiği mezhep gerilimlerinin yaşandığı 1969 Belfast’ına keskin bir geçiş yapıyoruz.

Burada hikayemizin ana kahramanı küçük Buddy ile mahallesinde geçirdiği keyifli zamanı yakından takip ederek tanışıyoruz.  Ancak o hoş görüntüler bir anda yerini ayaklanma, kargaşa ve korkuya  bırakıyor. Katoliklerin ve protestanların yoğun ve şiddetli bir savaş içinde bulunduğu bu dönemde katolikler hedef alınıyor, evleri saldırıya uğruyor ve işaretleniyor.

3-103

Bu zorlu ortamda Buddy ve ailesi bir yandan kendi düzenlerini korumaya bir yandan da gelecek planlarını hayata geçirmeye çalışıyor. 

Hoş Detaylar

Özellikle filmdeki ailenin Uzay Yolu’nun orijinal serisini izliyor olmaları beni oldukça mutlu etti. Hatta burada çok güzel bir mesaj da vardı. Bu koskocaman evrende böyle gereksiz problemlerle boğuşmamalıydık.

Aynı zamanda John Wayne ve James Stewart’ın başrollerinde olduğu The Man Who Shot Liberty Valance’da izlenilen filmler arasında. Burada da en güzel sahne seyirciye gösteriliyor. Sahne ve izlediğimiz replik oldukça tanıdık geliyor. Replikte şöyle deniliyor; “Bu ülkede herkes öldürme meraklısı mı?”

Bizi andıkları bölüm de vardı tabi. Bakkaldan çikolata çalmaya çalışırken Buddy’nin eline geçen Türk lokumu onları çok da memnun etmedi.

Aynı zamanda küçük Buddy’nin hayalleri ve gerçekleri arasındaki uçurumda başka hoş detaylardan. Buddy bir yandan Ay’a gitme hayalleri kuruyor bir yandan ise Belfast’tan ayrılmak istemiyor. Bu tezatlığın sebebi ise sevdiği kız.

Küçük Buddy belki güvenli ve huzurlu bir şehirde Ay’a çıkma hayallerini gerçekleştirebilir ama Belfast’ta kalırsa deterjan çalma ile uğraşabilir.

Eleştiriler

Birçok eleştirmen filmin Oscar için yapıldığını, bir türlü Buddy ve ailesi ile o gerçek  bağı kuramadığımızı söylüyor. Ben de aynı fikirdeyim. Bağ denilince aklıma yine bir çocuğun gözünden anlatılan “Kefernahum” geldi. O filmde baştan sona kadar hem karakter hem de aile ile sıkı bağlar kurabilmiştik.

Filmin kıyaslandığı iki yapım var. Alfonso Cuaron’un Roması ve Paolo Sorrentino’nun The Hand of God filmi.  Tabi her film kendi içerisinde farklı dinamikler taşıyor. Belfast’ta  onlarla mücadele edebilecek düzeyde. Özellikle süre anlamında çok uzun olmadığı için seyirciyi de koparmamayı başarıyor.

Film; konusu, seyir zevki ve atmosferi ile bizlere başarılı bir aile ve şehir hikayesi sundu.

Belfast, kalanlara gidenlere ve kaybolanlara atfediliyor.