Son yıllarda Türkiye’de şiddetle ihtiyaç duyulan kurtarma/koruma girişimine dair güzel bir örneğini paylaşmak istedim.

Örnek bir STK’nın, çevresindeki onlarca doğal mirastan sonra bir kültür mirasının korunmasında oynadığı rolü kısmen içinde yaşamış biri olarak sizlere duyurmak istedim. Memleket doğa ve kültür sevgisinin güzel bir örneğini çoğalması için kendimce kısaca yazmanın görev olduğunu düşündüm. Pek çok kişinin emek ve katkısı olan bu kurtarma ve koruma projesinde birini unuturum endişesiyle tek tek isimlerini vermek istedim. Ancak Kırklareli’nin kültürel mirasının korunması için son gününe kadar çaba sarf eden örnek insan rahmetli Aydın Hoca hariç.

3E796372 Caec 434A 8344 B14270C14763

Kırklareli’nde alanda farklı etkinlikler yapan Doku Derneği üyeleri 3 yıl önce bir hafta sonu doğa gezisi sırasında, şekilli bir taşa rastlar. Taşın nitelikleri farklı gelince, ne olduğunu öğrenmek için gibi beni aradılar. Görüntülü sohbet sonrasında taşın antik mezar steline benzediğini ve müze envanterlik değerde olabileceğini kendilerine söyledim. Müzeye haber vermeden taşı yerinden oynatmamalarını salık verdim. Bunun üzerine hemen dönüşte dernek üyeleri Kırklareli Müze Müdürlüğüne giderek çektikleri görseller paylaşılmış. Ancak taşın müzeye getirilmesi için yeteri araç ve teçhizat olmadığı söylenmiş. Kurumlar arası resmi yazışmalar da sonuç vermeyince birkaç hafta sonra Trakya Üniversite’sindeki arkadaşlarla alana gitmek zorunda hissettim. Müzedeki arkadaşları da yanıma almak istedim. Ancak o hafta sonu müsait değillerdi. Doku Derneği’nin rehberliğinde söz konusu merkeze bağlı Şükrü paşa köyünün mücavir alanı içinde bölgede kısa bir gezi yaptık. Görüntülerini paylaştıkları taşın Roma Çağı’na ait bir ‘Mezar Steli’ olduğu sabitti. Taşın yan yüzeyinde ayrıca beş satırlık Yunanca yazıt olduğunu keşfettik. Üstelik eser in-situ durumundaydı. Stelin zamana ve şansa bırakılmayacak kadar değerli olduğu ivedilikle müzeye taşınması gerekli olduğunu düşündük. Ancak taşın ağırlığından dolayı değil müzeye taşımak, çevirmek bile zordu. Bulunduğumuz alan ve mevsim şartlarından dolayı ancak çok güçlü bir araçla Kırklareli Müzesine götürülmesi mümkündü.

Doku derneği fikri takip benzeri bir mücadeleye rağmen girişimleri sonuçsuz kalıyordu. Hatta bu işten bizzat sorumlu kişilerin;’ “Allah’ın Taşı’’nı bu kadar büyüttünüz deyince, iş yine başa düşmüştü. Zamanın Kırklareli İl Özel İdaresi Eski Başkanı Rahmetli Aydın Karakoç’tan (namı değer Aydın Hoca) yardım talep edildi. Ağır hastalığına karşın, Aydın hocanın çabalarıyla Kırklareli İl Özel İdaresi’nden 4x4 bir araç tahsisi edildi. Müze Müdürlüğünden duyarlı bir uzman eşliğinde, zamanı uygun dernek üyeleri Şükrü Paşa köyüne gidildi. Köy muhtarının sağladığı traktörünün yardımıyla, meşhur ‘Allah’ın Taşı’nı, zarar vermeden halatlarla düz bir alana çekildi. Oradan Kırklareli’nden gelen 4x4 araca nakledildi. Ve Doku Derneği üyeleriyle birlikte eser Kırklareli Müzesi’ne taşındı. Mezar Steli şu an Kırklareli Müzesi’nin bahçesinde sergileniyor. Belki yakın gelecekte bir hikâye eşliğinde sergilenmesi daha anlamlı olacak!

Bu sürecin diğer ayağını alanın resmî kurumlar tarafından koruma altına alınması oluşturuyordu. Doku derneğiyle birlikte Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na söz konusu alanın Arkeolojik Sit Alanı olması için ilk başvurular yapıldı. Mezar Steli’nin müzeye kazandırıldığı ayrıca çok farklı noktalarında ciddi değerde arkeolojik kültür mirası olduğu, ayrıca bölgede yer yer kaçak kazıların yaşandığı bu nedenlerle ivedi olarak koruma altına alınmasında dair farklı zamanlarda ikinci üçüncü kez başvurular yapıldı. Jandarmaya alanın önemini ve mutlak suretle daha fazla kontrol ekiplerin çıkarılması gerektiğine dair yazışmalar yapıldı. Zaman zaman alana gidip gerekli inceleme ve kontrolleri yapmaya devam edildi. Ancak süreç çok yavaş işliyordu. Doku derneğiyle birlikte bu kez Kırklareli Müzesi uzmanı ve Kırklareli Belediye’sinde görevli bir topograf ile gidip alanda koordinatları belirleyip yeniden koruma kuruluna başvuru yapılması, zorunluluk haline gelmişti. Çünkü söz konusu alandan çok sayıda tümülüs vardı ve her defasında define çukurlarının sayısı artıyordu. İlginç taraf, bu alan aynı zamanda Avrupa’ya kaçan düzensiz göçmenlerin güzergâhıydı. Sosyolojik açıdan pek çok trajik yaşamlara sahne olan yasadışı kişilerin bölgede cirit attığı bir lokasyondu. Hatta tam bu aşamada ünlü bir firma alanda maden aramak için girişimlerde bulunduğunu o nedenle aynı bölgede yol genişletmesi talebinde olduğu öğrenildi. Bu fiili durum başka gerekçelerle hayata geçmeye de çoktan başlamıştı.

8A38E2Ad Cee6 453C Acef 4Cf1F6Fd273F

Konunun üçüncü / bir başka boyutu da eserin ve bölgenin bilimsel durumuydu;

İlk kez tarafımızca tespit edilen bu nekropol alanının burada olmasının bilimsel olarak belli bir teze oturtmak gerekiyordu. Yaklaşık 100 yıllık bir maziye sahip Şükrü paşa köyünde antik döneme ait bir kültürel varlığa rastlanmadı. Ancak bölge askeri alanda kaldığı için daha önce hiçbir araştırmaya da konu olmamıştı. Bu durum bizi sınır ötesine yöneltti. Bulgaristan sınırının ‘0’ noktasında bir nekropol olması ve Rezve Deresi’nin üzerinde köprü olabilecek bazı izlerin olması sınırın diğer tarafında acaba kültür varlığı ile ilişkili olup olmadığını düşündürdü. Küçük bir kütüphane çalışması sonrasında sınırın öteki yakasında yani yaklaşık 500 m. ilerisinde Miskova Niva’da 1960’lı yıllarda kutsal alan ve anıtsal bir gömülerin olduğu anlaşıldı. Kırklareli Kent Konseyi Başkan ve değerli üyeleri ile birlikte Malko Tırnova’ya gidildi. Belediye Başkanına durum aktarıldı. Ne olabileceği/veya ne olması gerektiğine dair fikir alış verişinde bulunuldu. Sınırın diğer tarafında bu kez Bulgar Askeri alanında kalan Miskova Nivo ziyaret edildi. Kısa bir araştırma/incelme yapıldı. Evet burası bir kent değildi, fakat farklı zamanlarda arkeolojik kazılarla ortaya çıkartılmış yeterince tanıtılmamış/anlaşılmamış antik bir kutsal alan olduğundan şüphe yoktu. Eser bulma bazlı kısa süreli ve kanımca çok bilimsel olmayan bir çalışma yapıldığından, kutsal alanın antik adına dair bir araştırma zahmetine de katlanmamışlardı. Sadece tümülüsün kazısı yapılmış, rölyef içeren bazı mimari parçaları Malko Tırnova’daki müzeye taşınmıştı. Üzerinde ne yazık ki çok ciddi bir müstakil yayın yapılmamıştı.

Türkiye’de kalan keşfettiğimiz yer, ancak Miskova Nivo’nun nekropolü olabilirdi. Nekropol bugüne kadar askeri sınır bölgesinde olduğundan gizemli kalmış/kısmen korunmuştu. Miskova Nivo’nun güneydoğusunda bizim tarafta kutsal alanın nekropolünü keşfetmiş olmalıydık. Bu nekropol alanının tam anlamıyla sınırları henüz yeterince bilinmiyor. Ancak nekropol alanında çok sayıda mezar buluntusu vardı. Daha önceki yıllarda da bir mezar stelinin fragmanı müzeye satın alma yöntemiyle geldiği müze envanterinden anlaşılmıştır.

Bu yoğun ve ısrarlı süreç sonucunda; Edirne Kültür varlıklarını Koruma Bölge Kurulu alanın genelini III. Derecede Arkeolojik Sit Alanı, bazı mezarlar alanlarını ise I. Derecede Arkeolojik Sit Alanı ilanı etti. Bunda elbette özellikle Doku derneğinin, ısrarlı cabaları, doğa ve kültürel mirasa duyarlı Kırklareli Kent Konseyi Yönetimi, Kırklareli Müze Müdürlüğü uzmanlarının yazdıkları rapor, koruma kurulunun koruma refleksi, etkili olmuştur.

Sonuç olarak, bir kentin sivil toplum kuruluşları yani gerçekten kentin sahipleri, onlara kentin atanmış ve seçilmiş olan yöneticileri, değişik kurumlarda görev yapan uzmanlar, gönüllüler hem Allahın Taşı’nı müzeye kazandırdı hem de taşın bulunduğu alanı koruma altına aldırabildi. Bütün Türkiye’ye örnek böyle bir çalışma, üç yıl içinde başarı ile sonuçlandı.

Darısı diğer kentlerin başına…

08E88341 95Ee 4843 A87E 26D0243F074B