Herkes yaşadığı şehrin güzelleşmesini ister. Belki de hayaller kurup planlar yapar. Vakit küreklere asılıp, tekneyi dalgalara inat sürmeye gelince yiğitler belli olur.

Kahramanlık hikayeleri filmlerinde antrenman bölümleri hızlı geçer ancak gerçek hayatta işler öyle olmaz. Eğlence 2 gün sürüyorsa hazırlığı 30 gün sürer.

Ve o hayallerin başarısı; doğru temellere ne kadar oturduğu ile ilgilidir. Bu hikayenin en güzel örneklerinden birisini Kırklareli'nin incisi, sokakları denize açılan, bir yanında sizi Longoz'un selamladığı İğneada'da gördük.

"Sen tohum saç bitmezse toprak utansın" diyen bir Belediye Başkanı, elindeki malzemelerin hepsiyle yemek yaptı. Masasına herkesi davet etti. Denizden hamsi, ormandan bal geldi. Mutfak İğneada'nın tüm lezzetleriyle renklendi. Gülen de oynayan da halk oldu. Mutfaktan kendi yemeklerinin mis kokusu, konserde kültürünün türküleri yankılandı. Meydanda da emektar çalışanlar, çocuklar, vatandaşlar başkanla birlikte oynadı.

İğneada'da ben çaldım ben oynarım demeyen Altuğ Erdem, yörenin kültürünü ve halkı ile kol kola Bal Balık ve Gastronomi Festivali'ni hakkıyla tamamlamanın gururunu yaşadı.

Demiş ya şair;

"Tohum saç, bitmezse toprak utansın!

Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!

Çatlarsan, doğuran kısrak utansın! (...)"